Şehirler, Seyahat Günlüğü

Şanlıurfa Gezisi – Göbeklitepe ve Alahan Butik Otel

Geçtiğimiz hafta sonu keyifli bir Şanlıurfa gezim oldu. “Urfa 2 Günde Nasıl Gezilir?” sorusuna yanıt olarak bir yazı hazırladım size. Zira bölgede gezilecek görülecek çok fazla yer var ama ilk etapta benim gibi çok kısa süreliğine gelip temel bazı yerleri görmek isteyenler için faydalı bir rehber niteliğinde olacaktır.

Şanlıurfa Hakkında

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde (Mezopotamya olarak altını çiziyor Urfalılar) yer alan ve “Peygamberler Şehri” olarak bilinen Şanlıurfa Fırat ve Dicle nehirlerinin bulunduğu deltada kurulmuştur. 

Türkiye’nin en büyük sekizinci şehridir. 

Kurtuluş Savaşı’nda Urfa halkının gösterdiği mücadeleden dolayı ”Şanlı” unvanını kazanmıştır.

İnsanlığın en eski yerleşim yerlerinden ve dolayısıyla en çok kazı yapılan şehirlerden biri olduğu için adeta bir açık hava müzesi görünümündedir.

Urfa’da Nerede Kalınır?

Konum olarak çok avantajlı olan Alahan Butik Otel’i kesinlikle öneririm. Odaları tertemiz, ferah, geniş. Mimari tasarımı ve dekorasyonu göz dolduruyor. Fas Morocco tarzında biraz. Kahvaltıyı aldığınız avlusu çok keyifli. Eski taş bir bina, tam Urfa mimarisini anlatan bir yapı. Hizmet ve servis kalitesi oldukça iyi. Çalışanlar güler yüzlü ve ilgili. Kahvaltısı, yemekleri çok başarılı ve misafirleri için özel olarak düzenledikleri yemekli sıra geceleri de çok keyifli. Dışarıda kebap yemeye gerek kalmıyor. O kadar iyi olduğunu söyleyebilirim. 

Âlâ Han Boutique Hotel hem Balıklıgöl hem de tarihi Urfa Kalesi’nin hemen yanıbaşında yani merkezi bir yerde konumlanıyor. 

Konumunun güzelliğini şöyle anlatayım: Otelden yürüyerek iki dakikada Balıklıgöl’e, Hasan Paşa Camii’ne, Hazreti İbrahim’in doğduğu mağaraya, tarihi çarşılara, görmeniz gereken hanlara ulaşılabiliyor. 

Havaalanı transferleri ve turistik geziler için hangi firmalar?

Havaalanı transferlerinizi “Birsen Turizm” ile yapabilirsiniz. Biz tüm transferlerimizi onlarla gerçekleştirdik. “Raya Turizm” ile görülmesi gereken yerleri gezdik. Rehberimiz değerli tarih öğretmenimiz Süleyman Bey bize tüm detayları anlattı. Her iki şirketten de çok memnun kaldık. Alahan Butik Otel’deki konaklamamız inanılmaz keyifliydi bizi çok rahat ettirdiler. Ayrıca hem transferlerinizi hem de gezilerinizi otelden organize edebilirsiniz. Onlar da bu saydığım firmalarla çalışıyorlar.

Urfa’da Ne Yenir?

1- Patlıcan Kebabı (Tercihen Birecik’te)

2- Haşhaş Kebabı

3- Urfa kebabı

4- Halfeti’de Yüzer Restoranlarda Şabut Balığı (Biz Fırat Yüzer Restaurant’da yedik, gayet güzeldi)

5- Şıllık Tatlısı

6- Üzlemeli pilav

7- İçli köfte

8- Halka Tatlısı

İsminde haşhaş olsa da içinde haşhaş olmayan “Haşhaş Kebabı”: Bölgede yetiştirilen kuzuların karın boşluğundan elde edilen etin zırhla çekilerek kıyma haline getirilmesi, kırmızı biber, sarımsak ve maydanoz ile birleştirilerek elde edilen harcın şişlere takılıp pişirilmesiyle yapılıyor. Şanlıurfa’nın en önemli kebapları arasındadır.

‘’Urfa kebap’’: acısız, zırhta çekilmiş sade kebaba deniyor.

“Patlıcan kebabı”: Kebabın ve kesilmiş patlıcanların tepsiye dizilip fırınlanmış hali. En iyisi Birecik’te yeniyor. Özellikle de Birecik merkezdeki Cevdet Usta’nın Yeri, haşhaş kebabının bir numaralı adresi…

Türkiye’de sadece Fırat ve Dicle Nehirlerinden çıkan “Şabut Balığı” çok pullu ve beyaz bir tatlı su balığı türü. Tip olarak kefale lezzet olarak kalkana benziyor. Lezzetli ve yağlı bir beyaz eti olduğundan özellikle ızgarası ve buğulaması güzel oluyor. Halfeti kıyısındaki yüzer restoranlarda, gün batımına karşı yiyin. Biz Fırat Yüzer Restaurant’da yedik. Gayet güzeldi.

Köse Kebap Urfa’nın en iyi lokal kebapçılarından biri. Eski çarşının içinde, iki katlı, küçük ve oldukça salaş bir işletme. Yerel halkın sıklıkla rağbet ettiği de bir yer. O yüzden çok yoğun. Yörede yetişen kaliteli etlerin biraz da yağlı kısımlarından yapılması, etlerin zırhla çekilmesi ve ustalıkla pişirilmesi de lezzetinin sırrı. Urfa kebabı olarak bilinen sade kebap, patlıcanlı kebap ve domatesli kebaptan ortaya karışık söyleyebilirsiniz.

Şıllık Tatlısı

Lebeli Çorbası

Ayrıca:

“Çulcuoğlu Restoran’da içli köfte, lahmacun, Şıllık Tatlısı ve Lebebi Çorbası (buğdaylı ve yoğurtlu soğuk bir çorba), Köse Kebap’ta Urfa Kebabı, Ciğerci Yusuf’ta ve Pafta Ciğer’de ciğer, Çağdaş Ocakbaşı’nda kuşbaşı, Miroğlu’nda tatlı yiyebilirsiniz. Şehirdeki fırın kültürünü de inceleyip çok güzel lezzetler yakalayabilirsiniz. Kebap için de Birecik ilçesindeki yerleri keşfetmelisiniz… Şık ve modern bir cafe olan Pastel D’Atelier de tatlı için farklı bir seçenek olabilir.”

Urfa’da Neler Yapılır?

Harrankapı’dan Geçip Tarihi Bölgeyi keşif

Urfa’nın ayakta kalan tek giriş kapısı olan Harran Kapı’dan Urfa’ya giriş yapıp tarihi sokaklardan yürüyerek, Ucuzluk pazarı, Kuşçu Pazarı, bakırcılar ve kalaycılar çarşısı, demirci ve bıçakçılar çarşısı, Kafafhane, Necekhane ve Bedesten çarşısı gezisi yapılabilir. 

Urfa Arkeoloji Müzesi

Harrankapı’nın hemen yanında yer alan ve Türkiye’nin en büyük 2. müzesi (Tek parça olarak en büyük müzesi) olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi içerisinde; 14 adet sergi salonu, 33 adet canlandırma alanı ve kazı eğitim alanı yer alıyor. Sergileme alanı, yeme-içme salonları, ticari mekanlar, depo alanları, fuaye, toplantı salonu, çocuk oyun alanı, kütüphane, laboratuvar, araştırma ve uzman odaları da bulunuyor.

-Neolitik Dönem Salonu, Paleolitik Dönem Salonu, Kalkolitik Dönem Salonu, Tunç Çağı Salonu, Demir Çağı Salonu, Helenistik-Roma-Doğu Roma Dönemi Salonu, İslami Dönem Salonu gibi bölümlerin yer aldığı müzede, eserler dönemlere göre teşhir ediliyor.

-Dünyanın en eski tapınağı olan Göbeklitepe’ye ait eserlerin ve heykellerin sergilendiği müzede; leopar, yaban domuzları, leylek, tilki, ceylan, akrep, yılan ve kafası olmayan insan kabartmaları yer alıyor. 

-Sergilenen en önemli eser ise Balıklıgöl Heykeli.

-Eros ve Psykhe Kabartması, Zafer Tanrıçası Nike, Göz İdolleri, Göbeklitepe Totem Dikmesi, Yılanlı Kafa, Taş Kase Parçası, Hz. İbrahim Dönemi Canlandırması, Sikke Seksiyonu gibi daha pek çok eser de mevcut.

-Beraberinde; Asur, Babil ve Hitit Çağlarına ait taş eserler, Neolitik Dönem’e ait kesici aletler, taştan idoller ve kaplar, Kalkolitik Dönem’e ait pişmiş topraktan boyalı ve boyasız seramikler, mühürler, ölü gömme küpleri, fayanstan yapılma kolye taneleri, Eski Tunç Dönemi’ne ait pişmiş topraktan mühür baskılı küp parçalar, silindir ve damga mühürler, kap parçaları, hayvan figürleri, madeni eşyalar ve takılar yer alıyor. 

-Ayrıca yöreye ait giysiler, gümüş ve bronz takılar, el sanatlarına ait örnekler, oymalı ve kitabeli ahşap kapılar, el yazması Kuran-ı Kerim bulunuyor.

Not: 1956’da müze inşaatına başlanmış 1969’da ziyarete açılmış fakat bu müze binasının kapasitesi şehrin zengin eserlerini sergilemeye yetmemiş. Bu nedenle 2015’te, üç katlı ve 34 bin metrekarelik bir alan üzerine yeni bir müze inşa edilmiş ve Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi hizmete açılmıştır.

Gümrük Han’da Kahve Molası 

Kanuni Sultan Süleyman döneminden kalma bir kervansaray olan Gümrük Han nostaljik ve otantik yapısıyla özellikle menengiç kahvesi veya klasik Türk kahvesi içip mola vermek için çok uygun bir yer. Menengiç kahvesinin üzerine bol fıstık koymuşlardı, tadı hafif sütlü gibi olan içimi yumuşak ve lezzetli bir kahvedir. Mutlaka deneyin çünkü burada çok iyi yapıyorlar.

Hz. İbrahim Mağarası

Rivayete göre; o dönem bu topraklarda yaşayan Babil’lerin kralı Nemrut bir rüya görür. Yıldızın, güneşin ve ayın başına düştüğünü görür. Bu rüyayı müneccimlere anlatır. 

Müneccimler, aynı yıl içerisinde doğacak bir çocuğun saltanatına son vereceğini söyler. Nemrut ise, bu duruma engel olmak için o yıl doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emreder. Bunu duyan Hz. İbrahim’in annesi Nuna Hatun da gizlice bir mağaraya gider, saklanır ve orada doğum yapar. Bir oğul dünyaya getirir, ismini İbrahim koyar. Nemrut’tan korktuğu için oğlunu mağarada bırakır. Her gün mağaraya çocuğunu görmeye gider, çocuk ceylanlar tarafından emzirilip büyütülür. Henüz on beş aylıkken on beş yaşında bir delikanlı gibi görünür. Bir gün ava çıkmış olan kralın askerleri İbrahim Peygamber’i ormanda görüp yakalar ve saraya Nemrut’un huzuruna çıkarırlar. Nemrut’un çocuğu yoktur, İbrahim Peygamber’i görür görmez onu sever ve evlatlık alır. 

Hz. İbrahim’in doğduğuna inanılan bu mağarayı önemli kılan diğer durum ise, Hz. Muhammed’in sakalının bir telinin burada bulunuyor olmasıdır. Mağaradan çıkan su zemzemden sonra en şifalı su olarak kabul ediliyor.

Balıklıgöl

Uzunluğu 150m, genişliği 30m, derinliği ise 2-5m olan Balıklıgöl’ün içerinde yüzen ve efsanelere konu olan sazan balıklarına halk tarafından saygı gösteriliyor ve yenilmiyor.

Hikayesi şöyle: O dönem Kral Nemrut’un yönetimi ve putperestlik inanışı mevcut. Nemrut tarafından çocukken evlatlık alınan İbrahim Peygamber zamanla Nemrut’tan halkına yaptığı zulüm yüzünden ve onları putlara tapmaya zorladığı için nefret eder. İnsanların kendilerine bile bir faydası olmayan putlara tapmalarına anlam veremez, böylece içinde Allah inancı oluşmaya başlar. Bunu da halkla paylaşmaya başlar. Bu arada Nemrut, Zeliha adında bir kız çocuğu daha evlatlık almıştır. Zeliha, İbrahim’e karşı sevgi duyar ve onun söylediklerine hak verir. Halk da İbrahim Peygamber’e hak verse de Nemrut’tan korktukları için bir şey yapmazlar. İbrahim Peygamber bir tören günü henüz kimse yokken bir baltayla tapınaktaki tüm putları parçalar ve baltayı en büyük olan putun boynuna asar. Nemrut öfkelenir ve İbrahim Peygamber’in büyük bir ateş yakılarak halkın önünde yakılmasını emreder.

Atıldığı anda ateş göle, odunlar ise balığa dönüşürler. Balıkların sırtında kara lekeler vardır hala. Bu lekeler odunların yanmış olmasından kalan izlerdir. 

Bir rivayete göre: Zeliha’nın bu durum karşısında döktüğü göz yaşlarından bir göl oluşur ve bu göle Zeliha’nın gözyaşları anlamına gelen Ayn-ı Zeliha Gölü denmiştir.

Rehberimizin bize anlattığına göre Aynızeliha İbrahim’in ardından giden anlamına gelir. Önce İbrahim’in ardından Allah’a inanır sonra İbrahim gibi babası Nemrut tarafından o da ateşe atılır. Urfa’da en çok kullanılan iki isimden biri Aynızeliha diğeri de İbrahimdir.

Allah’a olan inancını her an koruduğu ve onu aradığı için Allah, İbrahim’e Halilim yani Dostum demiştir. Balıklı Göl’ün adı Allah’ın Dostu anlamına gelen Halil-ür Rahman olarak da bilinir. Hemen yanında Rızvaniye Camii bulunur. 

Balıklıgöl’deki Halil-ür Rahman camii’nin (Dergah Camii olarak da bilinir) bulunduğu yerde Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın yanında Beddiüzaman Said Nursi’nin vefatından sonra ilk defnedildiği mezar bulunuyor. Fakat şuan mezar orada değil, 1960’lı yıllarda kaçırılmış ve şuan nerede olduğu bilinmiyor. 

Burda 400 yıldır kesintisiz biçimde devam eden, her sabah namazından sonra yapılan bir zikir adeti var. Kadiri tarikatının mensuplar tarafından yapılıyor. O yüzden Dergah Camii deniyor.

Aynzeliha Gölü

Urfa Kalesi’nin hemen önünde yer alan Aynzeliha Gölü, Balıklıgöl gibi kutsal sayılıyor ve göldeki balıklar yenilmiyor. Bir rivayete göre; Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra Nemrut’un kızı Zeliha’nın göz yaşlarından oluştuğuna ve Arapça’da ”göz yaşı” anlamına gelen Aynzeliha adı verildiğine inanılıyor. Bu nedenle göl ve göldeki balıklar kutsal sayılıyor. Hatta balıklara dokunanların öleceğine veya başına bir iş geleceğine inanılıyor.

Urfa Kalesi

Urfa Kalesi, Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı Dambak Tepesi’nde yer alıyor ve bu tepenin tarihi geçmişi M.Ö 10 bin yılına kadar uzanıyor. M.Ö 2 bin yılında inşa edildiği bilinen kale, Romalılar tarafından yapılmıştır. Kale üzerindeki iki taş sütunun, Hz.İbrahim’in mancınık tekniği ile ateşe atılmasında kullanıldığı söyleniyor. Bu iki taş sütun ile doğudaki sütun üzerinde Süryanice bir kitabe yer alıyor.

Kızılkoyun Negropol Alanı 

Roma döneminde yapılmış olan Kaya Mezarlıkları. (Negropol) 

Mağara şeklinde ve içleri ışıklandırılmış olduğundan çok etkileyici görünüyor.

Haleplibahçe Mozaik Müzesi

Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nin hemen yanında yer alan Haleplibahçe Mozaik Müzesi, Şanlıurfa Belediyesi tarafından yapılan alt yapı çalışmaları sırasında ortaya çıkmış. Daha sonra bu bölgede arkeolojik kazı çalışmaları yapılmış ve bölgenin altında mozaiklerle dolu Roma villaları olduğu anlaşılmış. Mozaiklerin bulunduğu alana inşa edilen müze, Roma villalarını da içine alacak şekilde ayarlanmış.

Harran

Harran’ın geleneksel Konik Kubbeli Evleri, (Harran Evleri) hem yapı malzemesi hem de görüntüsüyle oldukça ilgi çekici. Tarih boyunca ayakta kalmayı başaran bu külah şeklindeki evlerin malzemesinde, gül yağı, toprak, saman ve yumurta akı kullanılmış. Bölge kurak olduğu için yapısında ahşap malzeme kullanılmamış, kubbeleri tuğladan örülmüş.

MS 744 ve 750 yılları arasında Emevi hükümdarı 2. Mervan tarafından yaptırılıyor. Dünyada üç yerde var. Harran’da, Suriye’de ve İtalya’da Puglia’da Alberobello diye geçiyor.

Bu evlerin sıklıkla tercih edilme sebebi; kışın sıcak, yazın serin tutan yapısıymış. Harran evlerinin içi son derece serin olmasına rağmen, kış aylarında yanan tek bir soba yirmi odayı birden ısıtabiliyormuş. 

Harran Evlerinde yer alan her bir kümbetin bir odayı temsil ettiği ve evlerdeki kubbe sayısının ailenin maddi durumu hakkında mesaj verdiği söyleniyor. 

Bölgede bu tip 960 civarı ev var (hepsi tarihi değil) ve artık bu evlerde oturan yok. Sadece turistik amaçla kullanılıyor. İçine girip yöresel kıyafetler, kaftanlar giyip fotoğraflar çektirebiliyorsunuz. Hatta evleri turistik olarak işletenler genelde bu işlerde çok başarılı, çekimleri çok güzel yapıyorlar.

Dünyanın ilk üniversitesi ‘’Harran Üniversitesi’’ de bu bölgede yer almaktadır. 

Göbeklitepe

Tarihin sıfır noktası. 

Dünyanın bilinen ilk tapınağı.

Beş bin yıl olarak bilinen insanlığın yazılı tarihi, burada bir anda 12 bin yıl önceye taşındı.

Tarihteki en eski ve en büyük ibadet yeri olan Göbeklitepe, M.Ö 12 bin yılına uzanan bir yapıya ev sahipliği yapıyor. 

Buraya “Tarihin sıfır noktası deniyor.”

Tarihteki en eski tapınaklardan biri olmakla beraber dünyanın en büyük tapınma merkezi olarak biliniyor.

Keşfedildiği tarihten beri yerli ve yabancılar turistler tarafından yoğun ilgi gören Göbeklitepe, tarihin gizemli gerçeklerini ortaya çıkarıyor ve tekrar sorgulanmasını sağlıyor. 

Örencik Köyü’nde, merkeze 20 km mesafede yer alıyor. Ulaşımı oldukça kolay.

İnsanların yerleşik düzene geçişinin tarımın keşfine dayanırdı, Göbeklitepe ve Karahantepe gösteriyor ki daha öncesine dayanıyor.. Tarım değil önce inanç insanları bir araya getirmiş ve toplu yerleşik düzene geçmelerini sağlamış. (Daha önce avcı toplayıcıydı.)

Yerleşik hayata dair simgeler ve buğdayın ilk izlerine rastlanılan kalıntılar, o dönem hakkında önemli bilgiler açığa çıkarıyor ve elde edilen bu simgeler, çizimler, taşlar, heykeller, üç boyutlu oymalar pek çok arkeoloğun ilgisini çekiyor. 

Bu bölge ilk olarak, 1983 yılında tarlasını süren bir çiftçi tarafından keşfediliyor. Çiftçi toprağın altında bulduğu oymalı taşı (heykel) yetkililere bildiriyor ancak fazla önemsenmiyor hatta müze müdürü heykeli müzenin bahçesine atıyor ve değeri çok sonra anlaşılıyor. 

Şanlıurfa Müze Müdürlüğü tarafından 1995 yılında tekrardan kazı çalışmaları başlatılıyor. Daha önce Nevale Çölü’nde kazı yapan ve aynı benzerlikleri görerek burayı da kazmak isteyen Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından yapılan kazı çalışmaları sonucunda, bölgenin Mısır piramitlerinden 7.500 yıl önce inşa edildiği ortaya çıkmış. 

Neolitik Dönem’de inşa edildiği tahmin edilen bölgedeki eserler oldukça geniş bir alana yayılmış ve çok iyi bir şekilde korunuyor. (Çünkü taşlardaki kabartmalar hala net olarak görülülüyor)

Mezopotamya olarak adlandırılan Göbeklitepe, yüzyıllar boyunca pek çok uygarlığın hem doğuşuna hem de çöküşüne tanıklık etmiş. Bu sebeple kritik ve önemli bir nokta olarak kabul edilen bölge, üst üste dizilmiş taşlardan ve dev sütunlardan oluşuyor. 

Dini amaçlı yapılan ve ilk insanı tasvir eden T şeklindeki sütunların boyu 3-6 metre arasında olup, üzerinde insan ve hayvan figürleri bulunuyor.

T şeklindeki taşlar insanı temsil ediyor. Taşlar üzerinde gizemli semboller ve vahşi hayvan figürleri bulunuyor.

Peki bu gizemli tapınakları ne için kullanıyorlardı?

İbadet tarımın doğmasına öncülük etmiş olabilir miydi?

İnsanı düşündüren ve çok başka bir enerji veren mistik, huzurlu ve tılsımlı bir bölge. Bunu gerçekten hissediyorsunuz. Yukarısında da bir dilek ağacı var. Gövdesine elinizi koyup dilek diliyorsunuz…

Yapılan araştırmalar buğdayın ilk olarak Göbeklitepe eteklerinde ortaya çıktığını, insanlığın ilk kez Urfa’da ekmek için değil de bira için tarıma başladığını, tapınak kalıntılarındaki zeminlerin sıvıyı geçirmeyecek şekilde yapıldığını, yapılan kazı çalışmaları sonucunda bölgenin ev olarak değil de anıtsal amaçlarla kullanıldığını gösteriyor.

UNESCO tarafından 2011 yılında Dünya Miras Geçici Listesi’ne alınmış.

Halfeti

Birecik Barajı Suları Altında Kalan Halfeti’yi tekne turuyla gezmek burada yapabileceğiniz en keyifli aktivite bence. 

Karagül diyarı olarak bilinir. Bu bölgede yetişen siyah renkli güllere denir. Bu karagüllerden alıp başka bir şehre götürdüğünüzde güllerin rengi kırmızıya dönermiş. Kolonyası da var. Gelirseniz mutlaka alın.

Güneydoğu’nun batık şehri Halfeti M.Ö 855’te Asurlular tarafından Fırat Nehri kenarında kurulmuş ve tarih boyunca birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış. 

Osmanlı Dönemin’deyse değerini kaybetmiş ve insanlar bölgeyi terk etmeye başlamış. Bunun üzerine 19. yüzyılda Fırat Nehri’nin karşı tarafına, yani bugünkü bulunduğu konuma, yeniden kurulmuş. 

Belli bir zamana kadar verimli topraklara sahip olan Halfeti, 2000 yılında Birecik Barajı’nın açılmasıyla sular altında kalmış. Yerleşimin çoğu 60 metre kadar yükselen suyun altında kalınca, insanlar Halfeti’nin 17 km uzağında yer alan Karaotlak tarafına göç etmiş.

Gaziantep’teki Rumkale’nin oldukça yakınında konumlanıyor. Bu sebeple Şanlıurfa’nın ilçesi olmasına rağmen Gaziantep’ten çok daha kolay bir şekilde ulaşılıyor.

Halfeti’den kalkan tekne turlarıyla hem Halfeti çevresinde dolaşıyor hem de Savaşan Köyü önünden geçiyorsunuz. Bu rota üzerinde Birecik Barajı’nın suları altında bıraktığı evler, camiler, meşhur Rumkale, mağaralar, çay bahçeleri var. Savaşan Köyü’ne geldiğinizde iskeleye yanaşıp hem buradaki çay bahçelerinde mola veriyor, hem de köyü geziyorsunuz. Halfeti’den çıkıp Gaziantep, Rumkale’ye kadar giden turlar 2 saat sürüyor. Tekneler balık ve et restoranlarının da olduğu yerden kalkıyor. 

Tekne turu dönüşünde Fırat Yüzer Balık Restaurant’ta Urfa’nın meşhur Şabut balığından yedik. Çok güzeldi. 

Atatürk Barajı ve Birecik Barajı

Fırat Nehri üzerinde 5 adet baraj kuruludur ve bu barajlar Türkiye’nin en büyük barajlarıdır. Bunlar; Elazığ’da yer alan Keban Barajı, Diyarbakır’da yer alan Karakaya Barajı, Şanlıurfa’da yer alan Atatürk Barajı ve Birecik Barajı, Gaziantep’te yer alan Karkamış Barajı’dır.

Karahantepe

“Şanlıurfa’da yer alan Karahantepe’deki kazılarda, Göbekli Tepe ile çağdaş özel yapılar ve sırtında leopar taşıyan insan heykeli ortaya çıktı. Bulunan birbirinden ilginç heykeller, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmeye başlandı.”

Tarihi ikiye ayırırız. Tarihi çağlar ve tarih öncesi çağlar. Tarih öncesi çağları aydınlatan çok önemli noktalardan biri de Karahantepe. Urfa’da bu özellikte taş tepe olarak 12 ada tepe bulundu bunların en önemlisi Göbeklitepe, onun bir diğer kültürü olan ise Karahantepe’dir. Yapılan kazı çalışmaları sonucunda Göbeklitepe ile aynı kültür ortaya çıktı. Dairesel formda bir zeminin etrafına çakıl taşlarıyla bir duvar örülmüş, ilk insan heykelini andıran T biçimli sütunlar dizilmiş. Bu yapıların hepsine çakmak taşlarıyla form verilmiş. Bir ana kara var dairesel formda, bir de su geçirmeyen teras zemin var.

Şanlıurfa kent merkezine 55 kilometre mesafede, Tek Tek Dağları Milli Parkı içerisinde bulunan Karahantepe, 1997 yılında keşfedildi. Karahentepe’nin bulunduğu kesimde yer alan kireçtaşı tabakaları, çağdaşı diğer yerlerde olduğu gibi burada da hem yapılar için malzeme, hem de dikilitaşların yapımı için hammadde sağlıyordu. Bu kireçtaşının işlenmesi oldukça kolaydı ve burada anıtsal boyutlardaki yapıların inşasında ve büyük dikilitaşların yapımında büyük rol oynamıştı.

Karahantepe’de, Göbeklitepe’de öne çıkan hayvan betimlerinin yanı sıra daha çok insan tasvirleri ön plana çıkıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir