Türkiye’nin en kalabalık 3. Şehri, batıya açılan çağdaş yüzü, İonlar’a dayanan 8500 yıllık tarihiyle, Sezen Aksu’suyla, güzel kadınlarıyla, şairlerin şairi Homeros’un doğduğu yer olan İzmir’e Kanal 35’de Peyvend Merttürk’ün ‘’Ağız Tadıyla’’ programına konuk olarak katılmak için geldim. Herzaman yemek tadımlarımı yazıyor olabilirim ama bu kez canlı yayında ekran karşısında “İran Pilavı” yaptım. İrandan gelen tenceremi ve pirincimi de yanımda götürmüştüm. İstanbul’un bana göre en iyi baklavasını yapan Kaşıbeyaz’dan alıp getirdiğim baklavaları program sunucusu Peyvend Hanım’a ve tüm ekibe tattırmayı da ihmal etmedim.
İzmir’in ilk akla gelen özelliği kadınlarının güzelliğidir. Test ettim ve onayladım, yüzde yüz gerçektir. Güzellikte beraber hoş bir auraları, cazip bir havaları, insanın dikkatini cezbeden afraları tafraları vardır sanki. Sevdirirler kendilerini. Tıpkı şehrin havası gibi, geniş caddeleri, huzurlu sokakları, güzel denizi ve çevresindeki popüler ama bakir yazlık tatil mekanları gibi… Ege’nin incisi, gönlümün ikincisi olan (benim için tüm diyarlar İstanbul’dan sonra gelir) İzmir’i sadece Çeşme ve Alaçatı’ya giderken bir geçiş mekanı olarak kullanmamalı. Burayı muhakkak yaşamak gerek.
Alsancak’ta yöresel lezzetler yapan ve yepyeni açılmış (3 gün olmuş) olan bir mekan keşfettim. Esasında Reyhan pastanesindeydik ki bir anda İzmir’in meşhur gurmesi Haluk Özyavuz’a rastladık, bizi kolumuzdan tuttuğu gibi İzmir Gurme Guide’ın kurucusu ve başkanı Ahmet Güzelyağdöken’in yeni açmış olduğu mekana getirdi. Yöresel ev yapımı buğday pilavı (keşkek), kerevizli uykuluk, mekanı ifade eden yemeklerin başında gelen Paşa Böreği ve en önde gördüğünüz benim favorim olan Alaşehir Kapama yedim. Alaşehir Kapama köfte ve yufka ile yapılıyor, mantı gibi bir görüntüsü var, tadı da enfes!
Izmir’in en hareketli, aktif dinamik heyecanlı bölgesi kuşkusuz Alsancak’tır. Sayısız kafe ve restoranların olduğu, her daim dolup taşan İstanbul’un Nişantaşı, Etiler veya Bebek’i diyebileceğimiz bu mıntıkada İzmirlilerin buluşma noktası haline gelmiş pastane kültürünü yansıtmaya devam eden yegane mekanlardan biri de ünlü Reyhan Pastanesidir.
Pastaları gerçekten çok lezzetli olmakla beraber burada kahvaltının da keyfi başkadır. Viyanalı’nın Sacher’i varsa İzmirli’nin de Reyhan’ı vardır. En dikkat çeken tatlısı adı üzerinde ‘’Sükse’’ tatlısıdır. Dondurma, Brownie, çikolata ve vişnenin nefis birleşimiyle hakikaten çok lezzetli. Benim favorimse başka yerde bulamayacağınız, Reyhan’ın kendine özgü pastalarından biri olan ‘’Balka’’. Balkabağı ve cevizin mükemmel uyumuyla enfes bir lezzet. ‘’Polka’’ da çikolata ve portakalı sevenler için denemeye değer.
Vişneli Sükse 13,50, Balka (Balkabağı ve ceviz) 11,75, Polka (Portakalli – çikolatalı) 11,75, Reyhan Çayı (özel karışım) 7,5TL
Reyhan’ın hemen yakınındaki ‘’Yüzde Yüz’’ adlı mekan da daha çok Midpoint’e benzeyen, gençliğin akın ettiği, yemeklerinin de lezzetli olduğu bir konsepttir. Burada da keyifle vakit geçirebilirsiniz. Boyoz yemek isteyenlere önerim yine Alcansak’ta bulunan Dostlar Fırını olabilir.
Daha bir Fransız, daha elit ve butik bir pastane olarak da Arpege’i denemenizi öneririm. Müthiş eklerleri, macaronları ve minik pastaları var. İzmirliler açıldığından beri çok sevmişler bu pastaneyi. Reyhan’ın biraz arkasında kalıyor.
Gustavo Eiffel’in mimarlığından çıkan, eskiden balıkhane olan, manzarasıyla yıkılan, Izmir’in en güzel lokasyonu Konak Pier. Deniz kenarındaki restoranları, kapalı kısmındaki mağazaları ve sinemasıyla konsept bir yer. Bu görmüş olduğunuz dehşet Ege lezzetlerini Adabeyi’nde yiyoruz. Ön plandaki “Somon Lakerda” insana derdi tasayı unutturur. Can sıkmayan acısıyla kıvamında bir ‘’Atom’’, benim buradaki favori mezem kabak, yoğurt ve cevizden yapılan “Kabak Şayan”, diğer favorim süzme yoğurtlu “Baby Enginar”, Ege’nin kare ası “Şevketi Bostan” beş sene meşede, bir sene dışarıda bekletilmiş bir bardak rakıyı da altlık yapınca bu masa insanın aklını başından götürür, Ege’den Marmara’ya kadar yüzdürür. Kim bilir belki de kafanızdaki düşmanları denize döktürür.
Türkiye’de en iyi zeytinlerin yetiştiği Ege Bölgesi, zeytinyağlı yemekleri ve mezeleri ile de ünlü haliyle… İzmir’in mutfak kültüründe rafine bir mutfaktan ziyade Osmanlı, Musevi, Ermeni ve Rum lezzetleriyle harmanlanmış İtalyan ve Fransız etkileriyle tatlanmış komplike bir durum var. Balıkla beraber İzmir mutfağının en önemli tamamlayıcıları elbetteki otlar ve zeytinyağlı yemekler, mezeler… Deniz börülcesi, ıspanak, cibez out, arapsaçı, ısırgan otu gibi çeşitli otlarla yapılan salataları meşhur. Tire köftesi ve boyozu da pek ünlüdür. Bunlari biliyoruz Fakaaaat bir pizzaci var ki bayılırsınız. Pizza Locale! Kavurmali ve cheddar peynirli pizzasi favorimdi. Enginarlısı tek kelimeyle harikaydı, füme etlisini de çok beğendim ama esas en sonda sürpriz bir lezzet bombası geldi ki hazırlıksız yakalansaydım görür görmez tansiyonumu çıkabilirdi.
Bol fındıklı, biraz m&m cikolatalı, alabildiğince Nutella’li, içi muzla kaplı, üzeri oreo bisküvili Pizza. Bu furyayı ilk çıkartan mekan Nişantaşı’nda çok sevdiğim bir Italyan restoranı olan Pipa’ydi. Sonra pek çok yer menüsüne Nutella’li pizza koydu. Ama bu kadar bombasını yapan sanırım ki olmadı. Amerikalı’nın French Toast’a getirdiği şaşalı yorumla Fransız’a yaptığını İzmir de İstanbullu’ya yaptı.
İstanbul’un Eminönü’sü, Kapalıçarşısı varsa İzmir’in de hem yerel alışverişi hem de keşfedilesi otantik lezzetleri ara sokakları içinde barındıran Kemeraltı Çarşısı var. Şadırvan Meydanı’nda üzerinden dallar sarkan bir şadırvanın altında 70 senesinden beri Manisa Kebabıyla nam salmış olan Doyuran’a geldim. Doymadım başka yere gittim. Adı var tadı yok, yani bence hiç bir numarası yok. Özür dilerim. Eti özel; sinirleri tamamen alınmış süt danası, şişi paslanmaz ve sırf ‘’Manisa Kebabı’’ için üretilmiş tamam, tereyağı halis köy kokulu, piyazı güzel, kuru fasulyesi ta Bolu’dan geliyormuş, el yapımı yayık ayranı da kendilerine has organik bir lezzetmiş, eker ayrandan fark göremediğim için beğendim. Sahibi Nurettin Bahçıvan ve ocak başındaki üç oğlu da çok tatlı fakat ben lezzet bulamadım bu köftede, pidesi, yoğurdu ve sosunu daha çok sevdim. O yüzden sizi kandıramam, Manisa kebabının daha iştah açıcı fotoğraflarını çekmiş olsam da canınız çok çekmesin diye onu yayınlamayacağım. Ben size bulunduğu ortamla bütünleşen huzurlu ve keyifli yanını ön plana çıkartarak köftenin lezzetini arttırmayı hedefledim sizinle paylaştığım fotoğrafta.
Izmir’de en iyi söğüşü yapan dükkan Kemeralti’ndaki Cimbom’dur dediler, ben de gittim. İzmir’ e özgü, başka yerde olmayan, sakatattan değil de göz dil yanak beyin karmasıyla kuzu kellesinden yapılan dürüm arasında soğan ve maydonoz ile servis edilen ve soğuk yenen söğüş bu şehrin vazgeçilmezi olan bir yiyecek. Dünya bir yana “Şato biryan”a şeklini savunan yemek yazarlarının bile hoşuna gidecek bir lezzet. Ayrıca Niğde sporun eski futbolcusu ve mekanın sahibi, söğüşü herkese elleriyle hazırlayan cimbom aşığı Ramazan Üzellik’e katılıyorum. En büyük Cimbom.
İzmir’in tepesine çıkartan, manzaraya doyuran turistik bir mekan var. Bu bir asansör. Sizi yukarı çıkartıyor ve bir anda şehiri ayaklarınız altına seriyor. Bu deneyimi de yaşamanızı muhakkak suretle öneriyorum.
2 günlük gezimde İzmir’e çok şey sığdırmaya çalıştım. Tabiki çok fazla lezzet durağı var ve tamamlamak imkansız. Lozan’a çıkan yolda Fransız tatlıları yapan Leone Pastanesi, Karşıyaka’da Bravo Pastanesi, yeni açılmış sayılabilecek enfes bir yer olan Süt Çiçeği de çok gitmek isteyip yetişemediğim ilk üç yer arasında bulunuyor.
İzmir’i keşfetmek ve solumak için bayağı uzun süre vermek gerekiyor. Güzel İzmir bunu hak ediyor.
Yazı anlatım süper tşk.
teşekkür ederim çok sevindim beğenmenize