Bugün sözüm frekansı hüzne takılan, tellerinde arabesk nağmelere vuran, kalbine söz geçiremeyen, geçse de kurtulsam diyen, kurtuluşu göremeyen, görse de vakti bekleyemeyen dertlilere…
Azıcık Keder Olmadan Kadir Bilinmez Bu Hayatta…
Düşünsenize hayatınızda herşeyin dört dörtlük ve yolunda gittiğini… Eşinizle, sevgilinizle her an mutlu, patronunuzla maksimum uyumlu, dostlarınızla her daim sulh içinde, karışanınız olmadan, hiç bir deliye çatmadan, türlü türlü olay ve çeşit model insanla çıldırmadan, trafiğe hiç takılmadan, hastalık nedir bilmeden, kimseyle çekişmeden, kavga edip küsmeden, barışmamak için inat etmeden, aşk acısı çekmeden, kıskançlıktan ölmeden, kimseye sarmadan, kafayı takıp ağlamadan rüya gibi geçse günler değerli olur muydu yaşanan tüm güzellikler?
Alt yazılarını okumaktan o süper filmden hiç birşey anlamamak gibi, çekmeyen radyodan en sevdiğin şarkıyı dinlemek için cebelleşmek, kör bıçakla meyve soymaya çalışmak, insta’ya foto koymak zorunda olduğun o enfes mekanda bin tane foto çektirsen de hepsinde Akrep Nalan yada Sibel Can’ın fotoşopsuz hali gibi çıkmış olmak, çok sevdiğin bir bluzun small unu bulamayıp xsmall’una sığmaya çalışmak gibi, snapseed in bile düzeltemediği flu ama mükemmel kadrajlanmış bir fotoğraf karesi gibi, en iyi kankanın son anda sürpriz doğum günü partine gelememesi, sana tepki diye dünyaya gelmiş insanları daha çok sevip durman gibi, sevip de bir türlü anlaşamamak, Türk filmlerindeki gibi hep yanlış anlaşmalar yüzünden sittin sene kavuşamamak, çölde denizi, denizde karı, karda güneşi özlemek, şiir gibi biriyle tanışıp konuştuğunda imlası bozuk bir kompozisyona dönüştüğünü görmek gibi… Sırmayı ararken Edip Akbayram saçlısını bulmak, gözlerindeki cevabı görmeye korktuğun birine o en değerli sorunu soramamak gibi, sevdiğin birinin başkasını sevişini izlemek gibi, en istediğin konsere bilet bulamamak gibi, vaktin olmadığı için süper bir davete gidememek gibi, insanoğlu iyi şartlardayken bile, kalp kırmayacak ama gönülleri de fethetmeyecek eksik, yarım mutluluklarla yaşamak zorunda bazen. Düşünsenize kumdan kaleyi yıkılacağını bile bile özene bezene yaparız. Yıkılmaya mahkum bir yapıyı tadına vararak inşa etmenin kaygısızlığıdır aslında hayat. Biri gelir onu bozar, belki insafsız bir çocuk ayağıyla basar, sonra denize açılır unutursun. Yetmezse güneşe serilir ve durulursun. Bir dondurma yer ateşini söndürürsün. Sen ne kadar şanslı olsan da, azıcık keder olmadan kadir bilinmez bu hayatta. Boşver fazla takılma, şükretmeyi bırakma. Derdini teşhis edecek olan da sensin, reçeteni yazacak olan da! Bunu da sakın unutma. Çare antidepresanda değil, kafanda! Dünyaya, insanoğluna nasıl baktığında! Lafın kısası; ölüm diye bir koca bi gerçek varken ufak sıkıntılarla ömrü kısaltma…Hayatın değerini bil… Dolce vita!
Berrak hanım iyi günler öncelikle uzun zamandır Hayata Dair yazılarınızı,videolarınızı kısacası tüm paylaşımlarınızı eksiksiz ve defalarca okuyup zevkle izliyorum.Özellikle Anne ve Babalara olan hassasiyetiniz beni derinden etkilemekte.Ben 1979 Antakya doğumluyum.1987 Aralığın da annemi,1988 Ekim ayında babamı kaybettim.En Büyük Dibe Vuruş Umudun Başlangıç Noktasıdır,Babalar Günü,Azıcık Keder Olmadan Kadir Bilinmez Bu Hayatta gibi Aslında hepsi diyebilirim. İşte sebep budur ki ; yazılarınız da benden birşeyler olması ve beni derinden etkilemesi.Her yazıda ve satırda kendimden birşeyler buluyorum.Okudukça bitmesin dercesine.Sakında beni sapık falan olarakta algılamayın.Sizi gerçekten tanımak arkadaş olmak isterim sizce de bir sakıncası yoksa tabi.Hem arkadaş olursak ilerde sizi burada ağırlamak isterim.Ben hakiki bir Antakyalıyım ve sizi gelirseniz ağırlamaktan gurur duyarım .Başarılarının devamı dileğiyle ….