Hayat Arapça gibi gelir bazen, hiç olmadık oyunlar oynar, kah eğlendirmek, kah öğretmek amaçlı. Korkmaya gerek yok o trikler öldürmez, geliştirir insanı. Belki birbirine ‘yapışan’ ile birbirine ‘dikilen’ arasındaki farkı farkettiğin kişide anlamadan ilikli kalırsın, belki uymayan bir iplik kumaşına dikilmiştir, üstünden atsan da neticesinde sökük kalırsın… Bazen hamuruna uymayan bir unla mayalanırsın ama ekşimemek için hemen pişmeye bakarsın. Bazen aklının almadığını kalbine alırsın, içimde ateşi, başımda derdi, nerden buldum bu deliyi desen de bir kere yanmaya alışırsın. İstersen sora sora Bağdat’ı bulursun da oradan çıkış yolunu bulamazsın. Bazı durumlarda hapse girmeden parmaklıklar ardında yaşamak, hiç suç işlemeden ellerine kelepçe taktırmak, günahsız yere tövbe etmeye başlamak gibi garip bir teslimiyet yaşarsın. Belki Birini unutmak zorundasındır sanki ölmüşcesine.. ölmediğini bilerek vazgeçmeye çalışmak delirtse de kopartıp atman lazımdır bağlarını, ama sanki unutulmazlık iksiri içmişçesine unutamazsın. Yada biri seni öyle gerçek sever, gözlerinden içeri öyle severek bakar ki çözülür ruhun ayrışır bedeninden havalanır uçarsın.
Bazen de insanlıktan ufacık nasibini almamış kansızlardan kocaman hayat dersi alırsın.
Umutsuz olma Allah diye bir gerçek var bu evrende. Hakkını alacaktır söke söke… Gülümse, sıkıntılı tiplerin sahip olduğu “haysiyeti bozuk ruhuna hapis cezalı” hayattan daha güzeline sahip olduğuna şükret ve sakince bekle. çünkü doğruluk ve dürüstlükten sapmayan, kalbi güzel insanlar her kalleşliğe karşı o savaştan galip çıkarlar. Tecrübeyle sabittir. Yaşanan iyi kötü herşey hayrımıza dönecektir. Üzerinize anlamadığınız bir dilde gelseler de iyi niyet ve temiz ahlak Türkçe metnini elbet okutacaktır hikayenin. Mesela O gazete Arapça yazıyor ama ben Türkçe okuyorum…